AĞITLAR  I.

Abdurahman EKİNCİ

Ünü namı duyulmamış ama halk olmuş Anadolu’nun sanatçıları değişikmalzemeleri kullanarak insanımızı anlatır.Taşımız elinde yuvgu “lov” dibektir. Bir taraftan da aşk tanrısı, bereket tanrısı kibeledir. Kılı yünü alır koyunundan, keçisinden, kırmızısını kırmızı, alını al, sarısını sarı, boyar. Kilimlerinde kolanlarında geçmişini yazıverir. Renklerle yanışlarla, motiflerle. Hem de yazılmamış bir tarihi yazarlar. Biz okuruz.Sözle, Dede Korkutlar, Manasçılar, Ozanlar, aşıklar ne var ne yoksa anlatmışlar.Destanlarında şiirlerinde .Sanatı düşünmeden, hiçbir yönüne bakmadan, aldırış etmeden, hiçbir kaygı duymadan

Türküsünü söylemiştir. Ünü geldikçe Karaç oğlanın dilinden, telinden. En güzilde kendisini bulmuştur türküsünde. Kendisini okumuştur notalarla,oyunlarda kendini kendinle bulur. Sevgiler tanır. Sevgiye bakar yiğitçe. HareketinFigürünün, müziğin ritmin adı Zeybektir. Horondur. Bardır, halaydır. Menevşelidir. “Boğaz havası-zortlatmadır.” Kısacası Halk oyunudur.İstemediği, beklemediği halde, ayrılık gelmiş çatmış, ölüm gelmiş çökmüşse ocağına bucağına.

İşte o zaman dilinde Ağıt “yas-yakım” vardır.

            “ Yas geleneği yörede ölüm, ayrılık, gelin gitme asker uğurlama gibi sosyal olaylarda kişinin yakınları ve sevenleri tarafından halen devam ettirilmektedir. Gurbet havalarıda yas ezgisinin anlam olarak değişik biçimlerde yorumlanmasından ve söylenmesinden kaynaklanmıştır. Yas ezgisi genel olarak La-mi aralıklarında seyreder, arada sol çarpması alır ve Hüseyini, uşşak hicaz dizilerinde seyir gösterir.

            Çıktım gurbet ele geri gelinmez

            Kimler ölür kimler kalır bilinmez

            Ölsem buralarda gözüm yumulmaz.

            Ölüm ver Allahım ayrılık verme. (2-a) sayfa: II. A(1)

 Ağıt yakan analarımızı ölüm başında görüntülemek zorların zorudur. Ben başaramadım. “olur mu?” olmaz ! olmaz! Ayıp, ayıp ! Senin yaptığın, yapacağın ipe sapa sığmaz. “Koyun can derdinde” kasap et derdinde”

  Ağıtçı, analar ağıt yakarken görüntülemekte çok zordur. Kocam ne der? Babam ne der? Kardeşlerim, inilerim, efelerim, emmilerim, dayılarım, eltilerim, görümceler, kaynanalar konum komşular ne der ki?

 Nerdeyse 10 yıla varan bir takip ve yalvarmadan sonra kaynanamın ölümünü bahane ederek 95 lik kaynatam, eşim, baldızım, Sebahat Akbulutun evindeydik. İyi bir pazarlıktan sonra;

-“Hoca görüntülerimi yerel televizyonlara veripte beni rezil ettirme”

            - Yok canım öyle şey mi olur.

            Birinci Burdur sempozyumunda sempozyumu konumun başlangıcını Sabahat Akbulut açmıştı. Çekime başlamadan önce konuya girmek konuyu açmak için Sabahat hanıma, Ölümü ayrılığı her ne kadar erkekler başlatsalar da, onu erkeklerden daha çok yaşayan kadınlardır dediğimde.

-         Eyvah eyvah sahibimi olamadık.

Etkisiz mi olduk. “yoksa yoksa biz kadınlara danışılmadı mı?

Sabahat Akbulut üç ayrı ritimde, üç ayrı makamda söyledi yakımlarını

Kendisi: “Ben yakımları üç başlıkta söylerim.

Yakım ritimi, uzun hava ritimi, menevşeli ritimi olduğunu belirledim.

Avşar ayağında:

 Komşularda geldi geldi boşuna

Niye geldim Mustafa dayı Ayşeli yenge bozuna aah-ah

Bizim yaylamız vardır çatal olukta

Suları akar balıklı balıklı ah aaah

Bizim gidenler kaytan bıyıklı sırma belikli

Köylülerim , dostlarım hoş geldiniz ah ah

Aman oğlum, aman aklımı aldın

Sarı çobanın da zihnimi deldin. Aaah ah

Menevşeli ayağında:

Usta olan dilli düdük döndürür

Havadaki suyu yere indirir

Dolu diye boş testiyi kaldırır.

Senin bakışların beni öldürür aaah aah ah

Öldürmez se gül benizi soldurur

Guzumu çıkmış pencereye ben gibiah aaaah

Saçları savrılmış oğlumu yay gibi

Dadı tamağımda kaldı bal gibi aah ah

   Bütün kültürlerde ağlamanın tekdili vardır. Ağyamak, Belki gülmesini öğrenmeden ağlamasını öğreniriz. Öyle uzun uzadıya sanatı kuralı, dili yok. Ağıtlarla “yaslarla” “yakımlarla” ağlanır. Biz var olduğumuz günden beri, vardır ağıtlar. Hiç mi hiç değişmeden günümüzde dir.

“Bu keşefin esası ağıtların değişikliğe en dayanaklı ve en eski zamanlardan kalma uslup olmalıdır.” (2)

 Teke yöresinde alan araştırmalarımda Ağıtları ile kültürümüze katkıda bulunan analardan bazıları.

Sabahat Akbulut Kozağaç kasabası

Emsal Avcı İğdeli köyü

Emsal Vergili Kozluca Kasabası

Ayşeli Zengin Kozluca Kasabası

Hatice Keskin  Kozluca Kasabası

Gülser Kazan Kozluca Kasabası

Yaşar Can Aziziye Köyü

Nazlı Yılmaz aziziye Köyü

Hasibe Çelik aziziye Köyü

Mustafa Vergili Kozluca diye saymak olasıdır.

Mustafa Vergili “Geceyatmaz

            Hani şişiriler ya erkekleri “erkekler ağlamaz” Ağlıyor. Ağlıyor, hemde nasıl ?

            Vergili dayı örneğimiz.

            Erkek ağıtcı Mustafa dayı çok ilgimi çekmişti. Hiç vakit kaybetmeden Kozluca kasabasında idim.

-         Mustafa emmi başkanımızın selamı var.

-         Aleyküm selam. Getiren sağolsun.

-         O güzel ağıtlarını banada söyleyecekmisin?

-         “Söyleyelim hoca.”

-         Bende. Seni kameraya alırım.

-         “İyi iyi” “Hoca yengende iyi yas eder.”

-         Abooo ben hacıya vardım geldim. Ayıp olmaz mı? “

-         Mustafa dayıda hacı, baksana o bile söylüyor.

-         Yok anam yok o gitmedi. Ben taşıyamam dedi.”

-         Ağlamanın hacı olana zararı günahı olmaz. Eğer günah varsa senin yerine Mustafa dayı çeksin.

-         “otur gız huraya

-         Eşler kameranın karşısında idiler.

Mustafa usta başladı önce.

            “Ağıtlar da kesinlikle belirlenmiş bir tartımdan (metnum) ancak nadiren söz edilebilir. Bunların uslubunu Türk halk ezgiilerinin en önemli iki tipi olan, uzun hava ile kırık hava arasına yerleştirmek gerekir. Çoğunlukla, iki vuruşlu olan düzgün bir akışla karşılaştığımızı sandığımız örneklere bile iki de bir hiçbir tartıma girmeyen duraklama sesleri, katılmaktadır. Eğer ağıtları buna rağmen uzun hava tipine , ya da Bartok’un deyimiyle perlando ezgilerine katmıyorsak, bunun bir nedeni de süslemeleri daha düşük bir oranda kullanmalarıdır. Bu da hiç kuşkusuz ağıtların daha çok kadınların, türkülerinde daha az süsleme kullanmalarına bağlıdır.

            Başlamıştı Vergili dayı:

            Ekmeği pişirdim sacı devirdim.

            Kapıdan girmeden çehre cevirdin

            Nedir anam bu cehremin eğrisi

            Sen ayrılsan ben ayrılmam doğrusu

Kapıdan girdimde karşıya baktım

Allı minderleri bucağa attım

Anam gelecek diye çok yollara baktım

Yollar uzaldı gelemedin mi eyh

Sinem haram oldu dönemedi mi.

 “ Ağıt: Türk Halk Müziği ve şiirlerinde mersiyeye verilen isimdir. Yanık ezgilerdir. Genellikle konu ölüm ile ilgilidir. Ezgilenişi uzun hava (usulsüz) yada kırık hava (usüllü) şeklindedir. Türkçe’de ağmak, göğe yükselmekten gelir. Ağıt söylemenin Şaman’lığa kadar giden bir geçmişi vardır. Orhun yazıtlarındaki sağu ve yuğ ağıttan başka bir şey değildir.

 Halk arasında sağu, mersiye adlarıyla bilinir. Genellikle kadınlar tarafından yakılır. (Önaldı.)

Şimdi Yaşar Can Ağlasın Aziziyeden.

“ Nasıl ayrıldınız çifte guzularım benden

Bir sandığım vardır sırmadan telden

Dört guzum vardı Tamurcuk gülden

Nasıl ayrıldınız guzularım siz benden”

  “Garbi Anadolu Türklerinin “Resitatif (usulsüz) ve usüllü olarak iki türlüsü var demiştik. Orta Asya Türklerinde de görülen bu vasıflar, aynen sanki Anadolu türkülerinde de yaşar. Usulsüzlerle uğraşanlar, ekseriyetle “sazlı aşıklar” dır. Usülleri çalmayı adi görürler. (5)

 Bizden öncekilerin çalışmalarını övgü, saygı, çerçevesinde özenerek imrenerek okuyup yazarken ben yine de yollarda olmalıyım.

  Çevre köylerden gelerek şehre yerleşen ticaret yapmak için dükkan açanlar yörenin bizim misafir çadırımız gibidir. Gelenler, gidenler, şu işimizi yapıver, şu malzemeyi alıver, bir çayını içivereyim denir.

   Bu dükkanın birinde utururken iki yabancı geldi.

-         “Selam.”

-         Hoş geldiniz.

-         “İğdeli köyündendirler.”

-         Emekli hocamız. Araştırmacıdır”

-         “Neyi araştırırsınız? “

-         Halk kültürü içinde ne üretiliyorsa Mani, yas, türkü, çalgılar, kilimler vs.”

-         “Hoca Ben Kadir Avcı”

-         Memnun oldum. Kadir Avcı benimle iyiden iyiye ilgileniyordu.

-         Hoca ! hoca!”

-         Buyur Kadir gardaş.

-         “Benim hanım var ya”

-         Evet

-         “Çok güzel uzun hava çeker. Gelde çek .

Sevincini, kıvancını, haşretini saklayarak Kadir Avcı’nın şaka yapıp yapmadığını

gözlerinin içine bakarak okumaya çalıştım.

İlk defa bir koca, bir baba, bir ini, bir emmi, bir dayı, bir oğul, bir damat, bir torun

“benim hanım çok güzel uzun hava okur gelde çek diyordu. “ Kıskanan, bastıran, yok eden, çekingen eden biz erkeklerimiyiz acaba.

Kadir Avcı senin o özgürlük, güzellik, anlayış, hoşgörü, bahçende yetiştirdiğin

o zanımızdan önce sizin önünüzde saygıyla eğiliyoruz.

 Kadir Avcı’yla karşılaşmamız bahara yakındı. Bir ara telefonla.

-         Ben geliyorum.

-         Haşaş otu alıyoruz. Pancar ekiyoruz. Bahar işi başlamıştı. Zaman uygun değildi. Bahar geçmiş yaz gelmişti. Yaz bahardanda çok iş getirmişti.

-         Alo Kadir Avcı’nın evimi.

-         “Evet”

-         Ben Abdurrahman hoca”

-         “Hocam pancar söküyoruz. Buğdaylar ekiliyor. Güz işleri üzerimize çöktü. Kışa bak gayri”

-         Hayırlısı.

Bahar gitmiş yaz bitmiş, güzü bitirmiştik. Kış gelmişti.

-         Bir kış günü ben yine telefona sarıldım.

-         Alo Kadir Avcı’nın evimi.

-         “Evet”

-         Kiminle konuşuyorum.

-         “Ben Zeynep Avcı”

-         Kızım ben yanınıza geleceğim.

-         “Kar yağdığında gel.”

Aralık ayının sonuna gelmiş karın yağdığı yoktu.

Ocak başında telefon ettim.

-         Bu yıl kar yağmıyacak. Ben geliyorum.

-         “Buyurun”

Dr. Markof Ezgilerimizi iki guruba ayırır “Tür” der bunlara.

1.      Vokal Melodiler.

a)      Bölgesel isimlere bağlı.

b)      Maya, Bozlak (Türkmen ve Afşar) Hoyrat, yol havası, Gurbet havası, yayla havası

c)      Ağıtlar: Ağıt, Mersiye (6

 İğdeli nere, Washington nere.

Sabahın yedi yirmisinde öğretmen servisinin gideceği yoldayım. Servis beni Kozluca

kasabasının meydanında indirdi.

 Doğruca Belediyeye vardım. Başkan bir işten dolayı yoktu. Muhasebe müdürü Ömer Kazan beni bir belediye aracı ile İğdeli Köyüne gönderdi. Sabahın sekiz otuzunda Zeynep, Kadir Avcının evindeydim.

  Zeynep Avcı kadir Avcıyla birlikte bir yakınlarının evine gittik. Çekime orada başladık. Sabahın sekiz otuzundan öğleden sonranın 15.30 olmuştu.

            “Hoca bunu dinlersen akşamda olur, sabahta olur. Bitmet bunun ağıtı, türküsü gerçekten de bitiremeden de dönüş yoluna girmiştim.

Selam sana,

Zeynep Avcı

Selam Sana

Kadir Avcı.

Selam Size İgdeli Köylüleri.

“Gurbet ilin pinarları akmıyor.

Hasta olsam hiç kimseler bakmıyor

Eğildim de üç gün aldım korkmuyor.

El anası anam yeri tutmuyor.

Oooh ! oh! Hooh!

 

“Koca dağbaşında demirden beşik

Gülsem oynasam da yıldızım düşük

Sıkma ak kollarım yanar benim

İçerde ciğerim bereli benim

Karşıkı dereden akıyor seller.

Otursam ağlasam delidir bu derler.

Oturan ağlayım deli desinler.”

Oooh! Oh! Hooh!

 

Ağıtçılar, maniciler, ninniciler, türküçüler hanginizi yazayım hanginizi koyayım. Hepiniz varsınız içinde.

 

KAYNAKLAR

1. Salih Urhan. Öyküleri Notalarıyla Gurbet Hafavaları sayfa: 5-10

2. Dr. Janos Sipos. Halk müziği araştırmaları. Macar Bilimler akademisi Müzik Enstitüsü Halk Müziği yayını-Budapeşte.

3. Prof. DR: Reinhard. Güney Türk ağıtlarının biçimleri. 1. Uluslar arası Türk Folklor Semineri Bildirileri-Ankara 1974. S: 198

4. Mustafa Özgül – Salih Turah – Kubilay Dökme Taş Notlarıyla  uzun Havalarımız Sayfa: 37

5. Mahmut Ragıp Gazimihal Sarki Anadolu Türkü ve Oyunları S. 48

6. Dr. Irene Judylh Markofl. Mucal Teory-Unversity Of Washington (Doktora Tezi 50-51-57-58)

 

KAYNAK KİŞİLER

 

-         Ömer Kazan-kozluca

-         Şevket Aksöz Belediye Başkanı – Kozluca

-         İğdelili Ali

-         İğdelili Mustafa

-         Kadir Avcı İğdeli Köyü

-         Zeynep Avcı İğdeli Köyü

-         Mustafa Vergili Kozluca

-         Hasibe Çelik Aziziye

-         Nazlı Yılmaz Aziziye

-         Nazlı Yılmaz Aziziye

-         Yaşar Can Aziziye

-         Gülser Kazan Kozluca

-         Hatice Keskin Kozluca

-         Ayşeli Zengin Kozluca

-         Emsal Vergili Kozluca

KOZAĞAÇ-DİRMİL EKOLİ USTASI

SEBAHAT AKBULUT.

 

 

  ANA SAYFA